Kayıtlar

Dostluk üzerine: Bağlar

Resim
> “Ey ruhum, iyi, sade ve aynı anda çıplak ve seni saran bedenden daha parlak göründüğün bir gün gelecek mi? Bir gün, sevgi dolu ve şefkatli olacak mısın? Bir gün, tatmin olacak mısın ve arzularına hitap eden canlı ya da cansız, hiçbir şeye ihtiyaç duymuyor, hiçbir şeyi arzulamıyor ve hiçbir şeyin hasretini çekmiyor olacak mısın? ” — Marcus Aurelius, Kendime Düşünceler Masal gibi gelen o yıllarda, şatafatın içinde kaybolmamak için küçük bir deftere yalnızca kendine hatırlatma olsun diye yazdığı bu cümleler, yıllardır insanlığa rehberlik ediyor. Hayatın içinde var olmaya çalışırken, kendimize tekrar tekrar hatırlatmamız gereken şeyler var. Teknolojinin, sosyal medyanın ve daha birçok uyaranın arasında bu hatırlatmalar sence de gerekmez mi? Marcus, bu uyaranların hiçbirine maruz kalmadan bile hayatın içinde; paranın, ünün arasında kaybolmaktan korkmuş, doğrularını ve amacını kendine her fırsatta hatırlatmış. Bu yazı, benim de kendimle konuştuğum, yaşamın bir amacı olması gerektiğini k...

Baharı Uğurlarken ,Yaza Merhaba☀️

Resim
Sen, yaşama çiçek açan bir çocuk, Kendini arayan bir fidan... Sen, yaşamın kıyısına gelen bir tekne, İstasyona çekilen bir lokomotif. Sen, seni sende arayan bir derviş... Sen, baharı bitiren yaz güneşi, Sen, sana kalanların eksiği. ❤️ Not: Eksik hissetmek bazen tamamlanmanın ilk adımıdır. 🌱 Birkaç satırla baharın bitişini, yazın sıcaklığını anlatmak mümkün mü? Yaşama çiçek açan bir çocukluğun heyecanıyla baharı yaza çevirmek... Tekrar tekrar yaşadığımız her döngünün, hep bambaşka bedenlerde bize geri gelişi... Alışılabilir mi? Baharın dinginliğiyle durulandığın bu sular, Yaz güneşiyle seni alıp götürmedi mi? “Merhaba bahar” deyip dileklerimizi güllerin altına sakladık... Şimdiyse artık baharı bırakmak, tazelenen dallarımızla büyüme zamanı... Hepimiz için yaz sıcaklığı başka hayallerde saklı. Başka insanlar olsak da, Ortak noktada buluşup içimizi ısıttığımız gün batımları aynı... Sevgi aynı. Başka formlarda, Değişen zamanlarda... Ama sıcaklığı, neşesi, hissi hep aynı... Kişiler, insanl...

Küçük Şeylerin Felsefesi : Sardunya Budama Rehberi

Resim
Gerekli malzemeler :Elleriniz… İlkbahar başı ,kıştan çıkan sardunyayı canlandırmak için en ideal zamandır. Uzamasına yön vermek  ,  şekli bozan dalları budamak gerekir. . Bir yaprak boğumunun hemen üstünden kesersen , o noktadan yeni sürgün çıkar. Budamandan sonra 1-2 gün sulamayı azalt;kökler sarsılmasın . 1 hafta sonra sıvı çiçekli bitki gübresi verirsen, toparlanması hızlanır. Güneşli ama rüzgarsız bir yere al Şimdi özneyi değiştir ve kendini yerleştir …   Çok üzüldüğün, hayatta kırgınlıklarını toparlayamadığın bir döneme koy kendini. İşte kitaptan bağımsız ,benim küçük şeylerin felsefesi yorumum … Bir çiçeğin bakımının yalın ve sade hali, yaşantımıza nasıl yansır ? Eğer baktığın her şeyde anlamını bulup görebilirsen, çözümsüzler basitleşir ;yalın bir halde önüne serilir. Kendini tazelemek, özgünleştirmek için çevrenden   bağımsız bir alan aç . İlkbahar, tazelenmek için uygun bir mevsim. Hayatına yön vermen, nerede olduğunu görebilmen için durup ...

Her Şeyde Biraz

Resim
  Her şeyde biraz sevgi vardır, his vardır, yaşam vardır. Bir sabah uyandınız ve bugünün o gün olduğuna karar verdiniz—kim hayır diyebilir ki? Dünden kalan benliğinizi toparlayıp, ayaklarınıza sağlık düşersiniz yollara. Kafanızda yıllardır süregelen sorular, siz kendinizden kaçarken sizi kovalıyor sanki… Hemen arkada, hafif bir esintiyle hissettiriyor kendini. Yine de yokmuş gibi yürüyorsun yollara. Belki bildiğin, belki de hiçbir zaman başını kaldırıp göremediğin yollara…   Derin bir nefesle arıyorsun kendini, en ufak bir ışık sızıntısında… Yeşil bir patikadan içeri giriyorsun şimdi—kuş sesleri kalbinde mi çınlıyor? "Pardon, siz kimsiniz? Beni de içeri alır mısınız? Dışarısı karanlık, içerisi fazla gürültülü." Kendimi sessizlikte mi bulmalıyım, yoksa kalbimin gürültüsünde mi? Kuşlar bile benden daha hâkimse bu tınıya, ben kalbimin neresinden bakıyorum bu yemyeşil dünyaya?   Adımların sıklaştı mı senin de? Neyi kaybettin de arıyorsun her ...

Mutlu Olmak Aptallık Mıdır?

Resim
  Hepimiz, kendimizin en iyi versiyonu için yaşıyoruz. Bilinç bize ulaştığında, bu çaba kaçınılmaz oluyor. Peki, “en iyi”nin sınırını belirleyen çizgiler nerede? Hangi skala, benim için zirve?   Kendimize sorduğumuz her dürüst soruda bir kabulleniş gizli olmalı: “Sen busun. Daha iyi bir potansiyele açıksın ve bunun bir sonu yok.”   Her yeni gün, bir önceki günü yargılayacak…   Mutlu olmak aptallık mıdır? Dünyadaki acıları görmezden mi geliyor mutlu insan? Yoksa empati yeteneği mi yoktur da bu kadar rahat olabilir?   Bu soruları burada bırakıp, mutsuz olmanın faydaları üzerine konuşalım mı?   Aklına, mutsuz olduğunda sana fayda sağladığını düşündüğün bir anı getirebilir misin? Mutsuzluk; karanlık bir gecede, kuyunun dibini göremeden aşağıya inmeye benzer. İndikçe inersin ve eline geçen tek şey daha fazla karanlıktır. Mutsuzluk, kuyunun dibini bile göremeden seni ele geçirir.   Mutluluk aptallık mıdır, yoksa onun...

IŞIKLI DÜNYA

Resim
  “Hayatın ilkbahar, yaz, sonbahar ve kış olarak süreceğini düşünmüştüm… ama yanılmışım. Şimdi 70 yaşındayım ve tekrar baharımı yaşıyorum.” When Life Gives Tangerines dizisinde geçen bu söz, her zaman hissettiğim bir cümle olmuştur. Başıma ne gelirse gelsin, iyi tarafını görürdüm. Zorluklar, kayıplar, ayrılıklar… Hepsi bir film sahnesi gibi gelip geçici gelirdi bana. Dökülen yaprakların ardından tekrar baharın geleceğini, daha da yeşereceğimi düşünürürdüm hep. Hâlâ böyle düşünüyorum. Belki de esas öğrenmemiz gereken şey, kendimizi tanıyamadan hayatın renklerine karıştığımızdı. Bulanıklaştık. Kimdik biz? Neyi sever, neyden kaçardık? Hayatlarımızda o kadar çok “biz” var ki sonunda tek bir “ben”e inemezdik. Di’li geçmiş yazdığıma bakmayın ben karışmayı seven garip bir tipim. Nereden başlayacağımı hiç bilmezdim. Sanki şimdi biliyormuşum gibi… Gülün gülün, ben de kendime gülerim zaten. Çocukken bitmek bilmeyen rüyalarıma, kendimi bile inandırdığım yaşamlara… Neyin nereden ...

"UZUN LAFIN KISASI:UZUN HİKAYE"

Resim
"Bir fotoğraf bazen ciltler dolusu hikaye anlatır..."  Herkesin bir uzun hikâyesi vardır. Gözlerinizi kapatın ve şu anki yaşınıza bir bakın. Şimdi elimde, anneannemle dedemin eski bir fotoğrafı var. Ve onların uzun hikâyeleri gözümün önünde beliriyor. Eminim ki sizin de yaşamınızda, kendinizin ya da çevrenizden birinin, uzun bir hikâyesi vardır. Mustafa Kutlu’nun Uzun Hikâyesini okurken, kavuşulabilir aşkların hüznü geldi içime. Ne ara hep imkânsızları konuşmaya, umutları yok saymaya başladık? Neden sevgi üzerine konuşmak bizi aptal ya da zayıf gösteriyor? Bulunduğumuz dünyadan mı, yoksa kendimizi konumlandırdığımız yerden mi? Başını kaldır. Gözlerini aç. Ve kendi uzun hikâyene başla... Bugün, elindeki tek yarın… Bir günlük uzun hikâyene şimdi başlayabilirsin. Ya da köklerindeki uzun hikâyeyi keşfedebilirsin; gözlerindeki hüzünle uzaklara bakan, kayıplarının yasını tutan eller var. Çok da uzağında değil belki, yanı başında… Henüz bilmediğin kalpler var. Herkesin hayatında bir...