Ölüm bizi hep ürkütmüştür ve korkutmuştur.
Peki ya ölümsüzlük?
Belki de ölüm, bize verilmiş bir hediyedir.
Belki de bir başka duyumuzdur; her şeyi anlamlandıran, değerli kılan...
Ölümün olmadığı, sonsuz egonun ve sahiplenmenin olduğu bir yaşam... Tüm cazibenin tanıdık geldiği, mucizelerin solduğu bir yaşam.
Düşündüğünde ne kadar da uzak geliyor, halbuki yanı başımızda bizimle yaşayan korkularımıza sorduğumuzda aynı cevabı almaz mıyız?
Tekrar bakmalı ve görmeliyiz; şans vermeliyiz korktuklarımıza, “asla” dediklerimize.
Her gün bir başka insana dönüşürken ya da benliğimize bir başka yaşam eklenirken,
hep bir öncekini sorgulamak yorgun hissettirir bizi.
Ne zaman "asla" dersen kendine, tüm olasılıklar kapanır yüzüne…
Bir gün yola çıkmaya hazır olduğunda, sen ve korkuların birlikte alacaksınız bu yolu.
Bazen arkana bakman gerekecek, not defterini karıştırıp aralarında tecrübe bulacaksın.
Eline geçen bir avuç yaşanmışlık olsa da, yürüdüğün yolu tanıyacaksın.
Belki de sana çok zor gelen bu yaşam, “artık yapamıyorum” dediğin anda,
anımsadığın küçük kırıntılarla tutacak elinden.
Her ana, her duyguna sahip çıkman bu yüzden önemli.
Sana ait her şey, yaşamın bir başka zamanında karşına başka şekillerde çıkar.
Çizilen yolda belki yürümek zorundasın ama bu yolu nasıl yürüdüğün, seninle alakalıdır:
Aldığın kararlar, sevdiğin insanlar ve yüzünü gülümseten her şey...
Seninle bu yolda, bir başka şekillerde...

Yorumlar
Yorum Gönder