Ana içeriğe atla

Monolog°

“Kışın ortasında, içimde yenilmez bir yaz mevsimi buldum.”
— Albert Camus

Her gün yeniden başlamanın heyecanı ve yorgunluğu… Gülmek, ağlamak, öfke nöbetleri ve korkunç duygular arasında sıkışıp kalmış karmaşık ifadeler. Sen, seninle ilgili hiçbir şeyi anlamlandıramadan, bedenini ele geçiren bir hüzünle baş başa kalıyorsun.

“Neden?” diye sormaya sıkça başladığında, aslında hissettiğin çoğu şey yalnızca bu sorunun yansımaları oluyor.
Peki, o zaman sorgulamamak mı gerekir? Hayır. Biz insanız. Tanımımızda duyan, düşünen, karar verebilen, zekâsıyla varlık gösterebilen bir canlı olmak var.

Bazen bilememek bizi aptallaştırmaz. Fakat alışkanlık, insanı aptallaştırabilir. Çünkü alışkanlık, her şeyi aynı düzleme çekip farklı ihtimalleri gölgeleyebilir. Genellemeler de öyle… Bizi koruduğunu zannederiz ama çoğu zaman yaşamayı göze alamadığımız olasılıkların yerinde, yalnızca genellemeler vardır.

İçinden geldiği gibi yaşamak her zaman iyi değilse, genellemeler de her zaman doğru değildir. Çünkü hayat, formüle dökülebilecek bir şey değildir. Herkes için farklı şekiller ve anlamlar içerir.

Bir kitabı okuyup “tamamdır, artık mutluluğu buldum, yolum düzeldi, her şey mükemmel olacak” diyemezsin. Bu bir yanılsamadır. Çünkü okudukların, izlediklerin ya da düşündüklerin sana katkı sağlasa da, bir süre sonra alışkanlıkla eski hâline döner.

Demek istediğim şu: Her şeyin tek bir cevabı yok. Senin de yok. Vermen gereken kararların, yapılması gerekenlerin listesinde her şeyin tek bir çözümü olamaz. Bunun için danışabileceğin tek bir kişi, yaptırdığın tahlildeki eksikliği giderecek tek bir takviye de yok.

Bu bazen kötü gibi görünse de aslında iyi bir boyutu var: Sen bir şey değil, her şeysin. Kendinle ve çevrenle temas ettiğin her şeyin bir parçasısın. Yalnızca bencilce yaşadığımız bir dünyada değil; birimizin mutsuzluğunun gölgesinde hepimizin payı var.

Eğer “nefes alamıyorum” diyorsan, belki de nefesini tutan birilerinin varlığını farketmelisin. Hissettiğin tüm yanlışlıklara rağmen, aslında yalnız değilsin. Seninle aynı duyguları, farklı boyutlarda yaşayan başka insanlar da var.

Hayat, farklı boyutlarıyla her kesitte varlığını sürdürüyor. Ve biz, onun içinde kendi cevaplarımızı aramaya devam ediyoruz.


Okumak istersen güne ve kendine yeni bir
 bakış;



Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dostluk üzerine: Bağlar

> “Ey ruhum, iyi, sade ve aynı anda çıplak ve seni saran bedenden daha parlak göründüğün bir gün gelecek mi? Bir gün, sevgi dolu ve şefkatli olacak mısın? Bir gün, tatmin olacak mısın ve arzularına hitap eden canlı ya da cansız, hiçbir şeye ihtiyaç duymuyor, hiçbir şeyi arzulamıyor ve hiçbir şeyin hasretini çekmiyor olacak mısın? ” — Marcus Aurelius, Kendime Düşünceler Masal gibi gelen o yıllarda, şatafatın içinde kaybolmamak için küçük bir deftere yalnızca kendine hatırlatma olsun diye yazdığı bu cümleler, yıllardır insanlığa rehberlik ediyor. Hayatın içinde var olmaya çalışırken, kendimize tekrar tekrar hatırlatmamız gereken şeyler var. Teknolojinin, sosyal medyanın ve daha birçok uyaranın arasında bu hatırlatmalar sence de gerekmez mi? Marcus, bu uyaranların hiçbirine maruz kalmadan bile hayatın içinde; paranın, ünün arasında kaybolmaktan korkmuş, doğrularını ve amacını kendine her fırsatta hatırlatmış. Bu yazı, benim de kendimle konuştuğum, yaşamın bir amacı olması gerektiğini k...

"UZUN LAFIN KISASI:UZUN HİKAYE"

"Bir fotoğraf bazen ciltler dolusu hikaye anlatır..."  Herkesin bir uzun hikâyesi vardır. Gözlerinizi kapatın ve şu anki yaşınıza bir bakın. Şimdi elimde, anneannemle dedemin eski bir fotoğrafı var. Ve onların uzun hikâyeleri gözümün önünde beliriyor. Eminim ki sizin de yaşamınızda, kendinizin ya da çevrenizden birinin, uzun bir hikâyesi vardır. Mustafa Kutlu’nun Uzun Hikâyesini okurken, kavuşulabilir aşkların hüznü geldi içime. Ne ara hep imkânsızları konuşmaya, umutları yok saymaya başladık? Neden sevgi üzerine konuşmak bizi aptal ya da zayıf gösteriyor? Bulunduğumuz dünyadan mı, yoksa kendimizi konumlandırdığımız yerden mi? Başını kaldır. Gözlerini aç. Ve kendi uzun hikâyene başla... Bugün, elindeki tek yarın… Bir günlük uzun hikâyene şimdi başlayabilirsin. Ya da köklerindeki uzun hikâyeyi keşfedebilirsin; gözlerindeki hüzünle uzaklara bakan, kayıplarının yasını tutan eller var. Çok da uzağında değil belki, yanı başında… Henüz bilmediğin kalpler var. Herkesin hayatında bir...

IŞIKLI DÜNYA

  “Hayatın ilkbahar, yaz, sonbahar ve kış olarak süreceğini düşünmüştüm… ama yanılmışım. Şimdi 70 yaşındayım ve tekrar baharımı yaşıyorum.” When Life Gives Tangerines dizisinde geçen bu söz, her zaman hissettiğim bir cümle olmuştur. Başıma ne gelirse gelsin, iyi tarafını görürdüm. Zorluklar, kayıplar, ayrılıklar… Hepsi bir film sahnesi gibi gelip geçici gelirdi bana. Dökülen yaprakların ardından tekrar baharın geleceğini, daha da yeşereceğimi düşünürürdüm hep. Hâlâ böyle düşünüyorum. Belki de esas öğrenmemiz gereken şey, kendimizi tanıyamadan hayatın renklerine karıştığımızdı. Bulanıklaştık. Kimdik biz? Neyi sever, neyden kaçardık? Hayatlarımızda o kadar çok “biz” var ki sonunda tek bir “ben”e inemezdik. Di’li geçmiş yazdığıma bakmayın ben karışmayı seven garip bir tipim. Nereden başlayacağımı hiç bilmezdim. Sanki şimdi biliyormuşum gibi… Gülün gülün, ben de kendime gülerim zaten. Çocukken bitmek bilmeyen rüyalarıma, kendimi bile inandırdığım yaşamlara… Neyin nereden ...