Ana içeriğe atla

Küçük Şeylerin Felsefesi : Sardunya Budama Rehberi

Gerekli malzemeler :Elleriniz…

İlkbahar başı ,kıştan çıkan sardunyayı canlandırmak için en ideal zamandır. Uzamasına yön vermek , şekli bozan dalları budamak gerekir. . Bir yaprak boğumunun hemen üstünden kesersen , o noktadan yeni sürgün çıkar.

Budamandan sonra 1-2 gün sulamayı azalt;kökler sarsılmasın .

1 hafta sonra sıvı çiçekli bitki gübresi verirsen, toparlanması hızlanır.

Güneşli ama rüzgarsız bir yere al

Şimdi özneyi değiştir ve kendini yerleştir …

 Çok üzüldüğün, hayatta kırgınlıklarını toparlayamadığın bir döneme koy kendini.

İşte kitaptan bağımsız ,benim küçük şeylerin felsefesi yorumum …

Bir çiçeğin bakımının yalın ve sade hali, yaşantımıza nasıl yansır ?

Eğer baktığın her şeyde anlamını bulup görebilirsen, çözümsüzler basitleşir ;yalın bir halde önüne serilir.

Kendini tazelemek, özgünleştirmek için çevrenden  bağımsız bir alan aç . İlkbahar, tazelenmek için uygun bir mevsim. Hayatına yön vermen, nerede olduğunu görebilmen için durup düşünmelisin.Şeklini bozan dalları budamalı; budarken sorunu kökünden kesmelisin  ki diğer köklerine bulaşmasın. Tek bir noktadan verdiğin kesim, yeni sürgünlere yer açar.

"Sorunu kökten kestim, hadi kaldığım yerden devam edeyim yoluma ..." deme lütfen .

Bir iki gün müsaade et kendine, bırak alışsın benliğin bu yeni duruma. 

Sarsılmasın köklerin...

Sonraki haftalarda, kendini biraz şımartmanın mutluluğu yaşa. 

Ve en önemlisi: Güneşli ve rüzgarsız bir yere geç …

Küçük şeylerin felsefesi'nde sabır, anlam ve huzur var:

Sabır; yeniden başlayabilmen için

Anlam; nedenlerini bilmen için…

Ve huzur; yalınlığın hafifliğini fark edebilmen için …

NOT: Eğer zorlanıyorsan Francesca Rigotti - Küçük Şeylerin Felsefesi kitabından esinlenebilirsin. Eşyaların kelime köküne inerek anlamlarını sorgulayan madde tanımlarından esinlenerek , tarih boyunca serüvenine değinerek düşünmeni sağlıyor. Sana ilham olabilir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dostluk üzerine: Bağlar

> “Ey ruhum, iyi, sade ve aynı anda çıplak ve seni saran bedenden daha parlak göründüğün bir gün gelecek mi? Bir gün, sevgi dolu ve şefkatli olacak mısın? Bir gün, tatmin olacak mısın ve arzularına hitap eden canlı ya da cansız, hiçbir şeye ihtiyaç duymuyor, hiçbir şeyi arzulamıyor ve hiçbir şeyin hasretini çekmiyor olacak mısın? ” — Marcus Aurelius, Kendime Düşünceler Masal gibi gelen o yıllarda, şatafatın içinde kaybolmamak için küçük bir deftere yalnızca kendine hatırlatma olsun diye yazdığı bu cümleler, yıllardır insanlığa rehberlik ediyor. Hayatın içinde var olmaya çalışırken, kendimize tekrar tekrar hatırlatmamız gereken şeyler var. Teknolojinin, sosyal medyanın ve daha birçok uyaranın arasında bu hatırlatmalar sence de gerekmez mi? Marcus, bu uyaranların hiçbirine maruz kalmadan bile hayatın içinde; paranın, ünün arasında kaybolmaktan korkmuş, doğrularını ve amacını kendine her fırsatta hatırlatmış. Bu yazı, benim de kendimle konuştuğum, yaşamın bir amacı olması gerektiğini k...

"UZUN LAFIN KISASI:UZUN HİKAYE"

"Bir fotoğraf bazen ciltler dolusu hikaye anlatır..."  Herkesin bir uzun hikâyesi vardır. Gözlerinizi kapatın ve şu anki yaşınıza bir bakın. Şimdi elimde, anneannemle dedemin eski bir fotoğrafı var. Ve onların uzun hikâyeleri gözümün önünde beliriyor. Eminim ki sizin de yaşamınızda, kendinizin ya da çevrenizden birinin, uzun bir hikâyesi vardır. Mustafa Kutlu’nun Uzun Hikâyesini okurken, kavuşulabilir aşkların hüznü geldi içime. Ne ara hep imkânsızları konuşmaya, umutları yok saymaya başladık? Neden sevgi üzerine konuşmak bizi aptal ya da zayıf gösteriyor? Bulunduğumuz dünyadan mı, yoksa kendimizi konumlandırdığımız yerden mi? Başını kaldır. Gözlerini aç. Ve kendi uzun hikâyene başla... Bugün, elindeki tek yarın… Bir günlük uzun hikâyene şimdi başlayabilirsin. Ya da köklerindeki uzun hikâyeyi keşfedebilirsin; gözlerindeki hüzünle uzaklara bakan, kayıplarının yasını tutan eller var. Çok da uzağında değil belki, yanı başında… Henüz bilmediğin kalpler var. Herkesin hayatında bir...

IŞIKLI DÜNYA

  “Hayatın ilkbahar, yaz, sonbahar ve kış olarak süreceğini düşünmüştüm… ama yanılmışım. Şimdi 70 yaşındayım ve tekrar baharımı yaşıyorum.” When Life Gives Tangerines dizisinde geçen bu söz, her zaman hissettiğim bir cümle olmuştur. Başıma ne gelirse gelsin, iyi tarafını görürdüm. Zorluklar, kayıplar, ayrılıklar… Hepsi bir film sahnesi gibi gelip geçici gelirdi bana. Dökülen yaprakların ardından tekrar baharın geleceğini, daha da yeşereceğimi düşünürürdüm hep. Hâlâ böyle düşünüyorum. Belki de esas öğrenmemiz gereken şey, kendimizi tanıyamadan hayatın renklerine karıştığımızdı. Bulanıklaştık. Kimdik biz? Neyi sever, neyden kaçardık? Hayatlarımızda o kadar çok “biz” var ki sonunda tek bir “ben”e inemezdik. Di’li geçmiş yazdığıma bakmayın ben karışmayı seven garip bir tipim. Nereden başlayacağımı hiç bilmezdim. Sanki şimdi biliyormuşum gibi… Gülün gülün, ben de kendime gülerim zaten. Çocukken bitmek bilmeyen rüyalarıma, kendimi bile inandırdığım yaşamlara… Neyin nereden ...