Eylemden Özgürlüğe : Yürümek

Kendine iyi bak;

Dünya için, dokunduğun her insandaki enerjin için...

Kendine iyi bak;

Yaşanabilir bir yaşam için...

 

Kopmak zordur,” der Nietzsche, “bir bağı ortadan kaldırmak acı vericidir. Fakat çok geçmeden yerine yeni bir kanat çıkar.

— Yürümenin Felsefesi, Frédéric Gros

 

Hayallerime dönüyorum hep. Dünya zenginliğinin sırtında taşınmış edebi bir servet bu; dar günler için kenara konulacak bir şey.”

— Henry David Thoreau

 

Neşe, haz, huzur, mutluluk…

Yürümek çoğumuz için farkına varmadan yaptığımız eylemlerden biri…

Çoğu zaman bunun üzerine düşünmeyiz, plan yapmayız ve heyecan duymayız.

 

Peki, bu gündelik yaşamın bir parçası olan yürümek sadece bir eylem midir?

Bir adımın öndekine yetişme çabası mıdır?

Yoksa birçok eylemin buluşma noktası mıdır?

 

Bu eylem, siz farkına vardığınızda altın değerinde bir hale gelir.

İnsanlığın varlığından bu yana süren bu hareket, fark eden biri için bir anahtardır.

 

Yürümek deyince akla gelen ilk isimlerden Henry David Thoreau, yürümeyi sadece bir eylem olarak değil, bir yaşam felsefesi olarak görmüştür.

O, yürümenin “en sivil itaatsizlik” olduğunu söylemekle kalmaz; bu kelimenin anlamına ve ona çıkan yollara da derinlemesine eğilir.

 

“Yürümenin Felsefesi” kitabında sıkça adı geçen Thoreau, ömrü boyunca savunduğu gibi yaşamış; yürümeyi bir içsel özgürlük alanı olarak görmüştür.

 

Rousseau, “Yürümeden hiçbir şey yapamam. Benim çalışma odam kırlardır,” der.

“Masa, kâğıtlar ve kitaplardan oluşan bir manzara beni daraltır. Çalışma araçları bezginlik verir bana. Yazı yazmak için masaya oturursam yazacak bir şey bulamam. Düşünmem gerektiği fikri beni tamamen düşüncesiz bırakır.”

Bu sözlerinde bize sınırsız, çizgileri olmayan bir yaşamdan bahsetmiyor mu?

 

Hiçbir çaba göstermeden, süslü aksesuarlar almadan, bütçe ayırmadan yapılabilen bu eylem; eylem olmanın ötesinde hayatımızın eşsiz bir nimeti haline gelir.

 

Düşünmek için ajanda, müzik dinlemek için mp3 çalar, travmalarla yüzleşmek için terapist, fit kalmak için spor salonları…

Oysa yürümek, tüm bu ihtiyaçların sade bir karşılığıdır.

 

Bu eylem, zihin kütüphaneni, yıllanmış arşivlerini düzenler.

Hayatın ritmini adımlarında yansıtarak seni sana geri getirir.

Hızını, sakinliğini fark eder, mevcudiyetini adımlarında hissedersin.

 

Kaçırdığın anı, gökyüzünün sadeliğinden gelen o eski heyecanı yeniden fark edersin.

Oysa sadelik, bugünkü yaşamlarımızdan ne kadar da uzak…

 

Yürümenin Felsefesinde Thoreau’nun sade yaşam anlayışı şöyle özetlenir:

Tam olarak ne kazanıyorum veya ne kaybediyorum? Daha çok para kazanmak uğruna sade bir yaşamdan neleri feda ediyorum? Zengin olmak zenginlere neye mal oluyor? Çalışmaya, endişelenmeye, hep tetikte olmaya ve hiçbir zaman oluruna bırakmamaya mı?

Thoreau, bir çatıya, duvarlara, bir yatağa ve birkaç sandalyeye ihtiyacımız olduğunu kabul eder.

Ama hangi çatı? Hangi eşyadır bunlar?

Eğer yaldızlı kolları olan büyük bir ev istiyorsanız, bunun için yıllarca çalışmanız, gökyüzünün rengini unutmanız gerekir.

Böylece kimseye faydası olmayan, sadece size ait bir kar elde edersiniz.

Oysa sade bir yaşam çok para etmez:

Sizi soğuktan koruyacak bir çatı, sadece üç sandalye (biri oturmak, biri arkadaşlık, biri topluluk için), bir yatak ve üstünüze sereceğiniz sağlam bir battaniye…

 

Sıkıldığımız, kaçmak istediğimiz bu yaşam bizim eserimiz…

Ve herkes kendi eserini başucunda taşımaya devam ediyor.

Kaçtığımız tatiller bile bizi daha da “yokluk” hissine sürüklüyor.

 

Her sabah söylenerek başladığımız bu günlerde, edindiğimiz eşyaların içinde boğuluyoruz.

Her şeyin toplamı bizden çok daha fazlası oluyor; boğuluyoruz.

 

Oysa asıl ihtiyacımız neydi?

Ne için yaşıyorduk?

Yönümüz amacımızdan saptı, biz de amacımızı unuttuk.

Koca nesneler dünyasında, dalgaların içinde var olmaya çalışıyoruz.

 

Bu şatafatlı dünyada yalın olarak bize sunulan “yürümek” eylemi, tam anlamıyla özgürlüğün nefes almış halidir.

Kendinden başka hiçbir şeye ihtiyacın yok...

Elbette, “kendini toplamak” da zor bir eylem.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dostluk üzerine: Bağlar

"UZUN LAFIN KISASI:UZUN HİKAYE"

IŞIKLI DÜNYA